sliderdd

Üç Beş Değil, Tek Bir Ağaç Olmalı Mücadelesini Verdiğimiz

(Derya Karadağ/Başlangıçdergi - 06.02.2014)



Kapımıza dayanan ekolojik krizin giderek derinleşen karmaşık yapısı, ciddi bir örgütlenmeye ve yapılanmaya ihtiyacımız olduğunu gösteriyor. Ekolojik sorunlar karşısında, üç beş değil tek bir ağacın dahi mücadelesinin verilmesi gerektiği açık.

90’ların başında gecikmeli olarak çevre etiği ve çevre suçları üzerine konuşulmaya başlanan ülkemizde, 2014 itibariyle etrafımız baktığımızda, tıpkı 99 depremi sonrasında “-mış gibi” alınan afet önlemleri gibi, çevre problemlerine de butik ve gösterişli çözümler üretmenin ötesine geçilemediğini görüyoruz. Bununla birlikte, 2013 Haziran’ında yani Gezi Parkı’nın şaşırtıcı ve büyülü atmosferinin rüzgarları tüm ülke üstünde eserken, güzergahındaki ağaçların kesimi ile yapımına başlanan bir ekolojik felaket projesi, yani 3. Köprü inşaatı tüm itirazlara ve dava süreçlerine rağmen hızla devam ediyor. Trafik sorununu çözme iddiasıyla projelendirilen köprü projesi, kentin herhangi bir derdine derman olmayacağı gibi, ardından açıklanan ve İstanbul’a yaklaşık 10 milyonluk yeni bir nüfus ekleyecek emlak odaklı Yeni İstanbul, 3. Havalimanı, Kanal İstanbul projeleriyle de beklenenden çok daha büyük bir alanın tüm ekolojik sistemini yok edecek. İstanbul’un kuzeyindeki ormanlar, yalnızca yanı başındaki kaotik kentteki yaşam için değil, yaklaşık 2000 bitki türü, göçmen kuşlar ve farklı türlerdeki hayvanlar için de hayati önem taşıyor. Projeler gerçekleştirildiği takdirde, İstanbul’un nefessiz kalması bir yana, bu alanda yaşayan yüzlerce canlı türünün ülke ve dünya ölçeğinde türünün tükenmesi söz konusu.

ismail dede, fotoğrafçı ahmet ve ıhlamur ağacı

Bakanlar Kurulu tarafından 2 Ocak 2014 tarihinde alınan “acele kamulaştırma kararı” 17 Ocak’ta Resmi Gazetede yayımlandığında, Yeniköy’lü İsmail Dede’nin hayatını kaybetmesinin üstünden yalnızca 3 gün geçmişti. Yazının bu cümlelerinin ardından aklınızdan; Yeniköy neresi? İsmail Dede kim ve Bakanlar Kurulu kararıyla ne ilgisi var? gibi sorular geçmiş olabilir.

Soruların yanıtları için önce söz konusu acele kamulaştırma kararının metnine bakalım: “İstanbul İli, Arnavutköy İlçesi, İmrahor, Tayakadın ve Yeniköy köyleri ile Eyüp İlçesi, Ağaçlı, Akpınar ve İhsaniye köylerinde yer alan, ekli haritada sınır ve koordinatları gösterilen alan içerisindeki taşınmazların, İstanbul 3. Havaalanı Projesi kapsamında Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından acele kamulaştırılması; 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 27 nci maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 2/1/2014 tarihinde kararlaştırılmıştır. İmzalar: Abdullah Gül Cumhurbaşkanı, Recep Tayyip Erdoğan Başbakan…”

14 Ocak 2014’te hayatını kaybeden Hacı İsmail Kurtuluş, yani Kuzey Ormanları Savunmasının İsmail Dedesi, Yeniköy’de yaşıyordu. İstanbul’un şehir hayatına yalnızca 20 km mesafede olmasına rağmen köylerini, topraklarını terk etmeyen İmrahor, Tayakadın, Yeniköy, Akpınar, Ağaçlı ve İhsaniye’de yaşayanlar gibi, İsmail Dedenin hayatı da 3. Köprü ve 3. Havalimanı inşaatlarından etkilenmişti. 2 Ocak Pazar günü kendisiyle yapılan röportaj sayesinde tanıdık ve bahçesindeki ıhlamur ağacını işaret ederek söyledikleri işledi içimize; “Bu ağacı Kayseri’li fotoğrafçı Ahmet vermiştir. Değeri parayla ölçülemez.”

Vefatının üzerinden bir ay geçmeden Karayolları Müdürlüğü’nden oğullarına evlerinin istimlâkiyle ilgili bir not geldi; “Yapabileceğiniz hiçbir şey yok!”

Bu cümle, İstanbul’un kuzeyinde olan bitenin karşısında kabul edilebilir mi? Bu projeler hakkında gerek meslek örgütlerinin gerek yaşayanların itirazları ve açtıkları davalar, gerekse haklarında yazılan sayısız olumsuz raporun bu denli göz ardı edilişi idareler tarafından nasıl açıklanabilir? 3. Köprü Yerine Yaşam Platformu ve Kuzey Ormanları Savunması gibi çeşitli dayanışmalar aracılığıyla yükselen halkının itirazlarına karşın hızla ve geri dönülemez tahribatlara yol açarak sürdürülen projelerin durdurulması nasıl mümkün olacak?

Bu soruların yanıtını, yalnızca İsmail Dedeye, fotoğrafçı Ahmet’e ve ıhlamur ağacına değil, türü tükenecek yüzlerce bitki ve hayvan türüne de borçluyuz. Dolayısıyla mücadelenin daha en başında, hızlıca yanıt verilmesi gereken önemli bir sorumuz var; Kuzey Ormanları ve yakınındaki köylerde acele kamulaştırma uygulamaları neyi ifade ediyor?

Bu soruyu yanıtlamadan önce elimizdeki kavramların ne olduğuna bakalım.

Kamulaştırma, mülkiyet hakkının kamu yararı nedeniyle sınırlandırılması ve kamu yararı amacı ile özel hukuk kişilerinin taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının gerçek bedelinin ödenmesi koşuluyla idareye geçirilmesine yönelik kamu gücüne dayanarak, yasaya uygun olarak gerçekleştirilen idari ve adli aşamadan oluşan süreci ifade ediyor. Özel bir kamulaştırma uygulaması olan “acele kamulaştırma” ise olağanüstü durumlarda uygulanan bir kamulaştırma şekli.

İstanbul’un kuzeyinde hızla uygulamaya geçirilen planlama faaliyetleri, doğanın ve yaşam alanlarının korunması gibi bir anlayışın yanından geçmeyecek bir şekilde, çeşitli projelerin hayata geçirilmesi için özel sektörün önündeki engellerin “acele”yle kaldırılması anlamına geliyor. Bugünün “olağanüstü” durumu bu tür projelerle asla aşılamayacağı ve hatta derinleşeceği aşikâr olan “ekonomik kriz”in gittikçe yükseliyor oluşundan başka bir şey değil.

Burada ne kamu ne de toplum yararından söz edilebilir. Yukarıda adı geçen köylerde ve gittikçe sağlıksızlaşan İstanbul’da yaşayanların hakları gasp edilirken, bir yandan da HES eylemlerinde de açıkça gördüğümüz gibi iktidar, ortaya çıkan tüm yolsuzluklarını örtbas ederken çeşitli söylemlerle verilen mücadeleleri karalayarak, her alanda emeğiyle geçinenleri yalnızlaştırmaya çalışıyor.

Bu nedenle kent hareketleri, kuzey ormanları savunması ve benzeri mücadele alanları ne kadar meşru ve göz önünde olması gereken mücadelelerse, iktidar da o kadar büyük bir suç işlemektedir. Bunun karşısında ise ancak, var olduğumuz her yerde ve antikapitalist mücadelenin tüm zeminlerinde birlikte mücadele edilerek durulabilir.